Kurşun
kalem denildiğinde akla ilk gelen dışı ağaç vb materyallerle kaplanmış, öğrenim
hayatımızın uzunca bir döneminde kullandığımız siyah grafitten oluşan bir çeşit
yazma aracıdır. İsminin kurşun olması ise ilk üretildiği yıllarda grafitin
kurşun sanılmasıdır. Yani bahsini ettiğimiz kalem kurşun içerikli değildir.
İşin
ironik kısmı ise yapıldığı zamanlar kullanılan malzemenin karışmasıyla ortaya
çıkan kurşun isminin günümüzde mecazi olarak tam karşılığını bulmasıdır. Çünkü
kalem ya kurşundur ya da kurşunun adresi. Böyle söyleyince insanın üstünde
soğuk bir his bıraktığının bilincindeyim. Fakat mesele bıraktığı histen ziyade
gerçekten bıraktığı soğukluktur.
Kalemin
en güçlü silah olduğunu pek çok insanın ağzından duymuşsunuzdur. Fikirlerin
ifşası ve vardığı hedefler konusunda haklılık payları var elbette. Bense
kalemin gerçek bir silah olduğu konusuna değineceğim.
Bir
toplum bilimci olmadığım halde, sade ve belki yer yer fikir kıtlığı olan,
sadece görüp duyduklarını araştırıp öğrendiklerini yorumlayan basit bir insan
olarak kendi halimde bir durum değerlendirmesi yapıyorum aslında. Toplum
bilimci olmadığım vurgusunu yapma sebebim kendimce toplumlar üzerinde kurşun
kalemin ne olduğunu yorumlayacak olmamdır.
Gelişmiş
toplumlarda kalem gerçekten güçlü bir silahtır ve başka silaha ihtiyaç
duymazlar genellikle. Az gelişmiş yahut
gelişememiş toplumlarda ise kurşun kalem kurşunların hedefini belirleyen bir
araçtır GERÇEK KURŞUNLARIN. Gelişmişlikten kastım kesinlikle ekonomik bilimsel
ya da teknolojik gelişim değildir. Tamamen insan olma bilincine duyulan saygıya
dair gelişimden bahsediyorum.
Benim
içinde yaşadığım coğrafyada ne yazık ki fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü
olmadığı gibi doğuştan sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz yaşama özgürlüğümüz ve
hakkımızda yoktur. Bu yaşamıyoruz demek değil, özgür yaşamıyoruz demektir. Hele
ki ülke içinde ensesi kalın, arkası kalın, kesesi kalın ve bilhassa kafası kalın
insanların fikirlerine ters düşen fikirleriniz ve bunu dile getirme cesaretiniz
varsa ömürleriniz o kalın adamların biçtiği kadardır. Bu ömürlere biçilen
sürenin sonu ise kurşun kalemin bıraktığı izden daha karadır. Satırlarımı
okurken ‘ Bu ne ağır bir ithamdır? ‘ diyebilmenizi yürekten isterdim. Ama pek
çoğumuzun şahit olduğu ya da araştırıp bulduğu o kadar çok suikast var ki. Hiç
birimizde yazdıklarımı inkâr edecek cümleler olmadığını biliyorum.
Gazetecisinden
siyasetçisine, esnafından büyük işletme sahiplerine …o kadar kanlı kurşunlara
tanık oldu ki canım ülkem, şimdi bu yazıyı yazarken kurşun kalemin gerçek
kurşun olduğunu iddia edebiliyor bu durumun aksiyle hiç çelişmiyorum.
Bizim
ülkemizde ve bize denk ülkelerde kurşun gibi delip geçen gerçekleri yazan
insanlar o kurşunların hedefleri oldular. Az gelişmiş ya da gelişememiş derken
kastettiğim toplumlardan biri içinde bulunduğum ülkedir maalesef. Eminim kalemi
icat ederken bunların hiçbirini tahmin etmemiştir Conrad Gesner. Ve insanlığın
gelişeceğini umduğum, ilerleyen yüzyıllarda hiç kimse inanamayacaktır kalemin
gerçekten kurşun olduğuna.
Kaleminden
çıkan kurşun gibi sözlerin kurbanı olan insanların, kurban ediliş biçimlerinden
birinin de yine kurşun kalem olması da ironiktir aslında. Çünkü acıdır ki buna
şahit olmuşluğumuz da oldu bizim. Birileri çıkar kurşun gibi sözlerle eleştirir
ve başka birileri kurşun kalemlerle, akıl hocalarının öğrettiklerinin
çizgisinden çıkmadan, yargılanacak aralık bırakmadan, titizlikle ve kurnazlıkla
yazdıkları yazılarla gösterirler hedeflerini. Sonra ortaya atılan, ‘Kara Murat
Benim!! ‘ nidalarıyla neye feda
olduğunun dahi bilincinde olmayan bir genç ‘ kendi fikrimdi ‘ der… Konu
kapanır.
Kurşunu
sıkan iki kişidir. Kurban da iki kişidir. Fakat haklı olan mağdur, güçlü olan
ise muzafferdir. O halde matematiğin de yanıldığı noktalar vardır. Çünkü
kurşunu sıkanlarla kurbanların sayısının eşit olması suçlunun kurban olması
anlamına gelmemektedir.